ORTA ÇAĞ SANATINA GİRİŞ


Orta Çağ’ın başlangıç ve bitiş tarihleri ele alınan kaynaklara göre değişiklik göstermektedir. Bazı kaynaklar M.S. 1. yüzyılı Orta Çağ’ın başlangıcı olarak ele alırken bazı kaynaklar ise M.S.  5. yüzyılı başlangıç tarihi olarak ele almaktadır. Başlangıç tarihi gibi bitiş tarihinde de farklı yüzyıllar ele alınmakla birlikte genel kanı olarak Rönesans öncesi yani 13.-14. Yüzyıl Orta Çağ’ın bitiş tarihi olarak kabul edilmektedir.

 Bu kelime 17. yüzyıldan beri Avrupa tarihi söz konusu olduğunda, kullanılmaya başlanmıştır. Bu kavram, genellikle son insanların öznel bilincinde biçimlendiği için kesin başlangıç ve bitiş noktalarından söz edilemez. Ancak, bütün bu nedenlere rağmen, tarih kitaplarında Roma imparatorluğunun bölünme tarihi (M.S. 395) ya da son Batı Roma İmparatorluğunun düşüş tarihi (476) gibi noktalar Orta Çağ’ın başlangıcı olarak alınır.

Orta Çağ’a geçişte önemli rol oynayan bazı gelişmeler

Platon un Akademia’sının kapatılması (529).

Norcailalı Benedktus’un (480-543) belirlediği kurallar çerçevesinde manastırların düzenlenmesi.

İmparator Justiniaus un (527-565)  tüm imparatorluğu tek bir din altında toplaması ve pagan kültürünün giderek yok olması

Bizans kültürünün etkilerinin Avrupa’da duyulmaya başlaması.

Orta Çağ’da İnsan

Orta Çağ Felsefesine göre insan kendi iradesiyle tanrının buyruğuna karşı geldiği için (Âdemle havanın Cennetteki yasak meyveyi yemesi sonucu) dünyaya düşmüştür. İnsan doğuştan günahkârdır. Ancak Tanrıya sığınarak ve onun karşısında kendini aşağılayarak kurtuluşa erebilir. Çünkü o, düşmüş ve eksikli bir yaratıktır.

İnsan, doğal halinde tümüyle bozulmuş ve çürümüştür. Tanrının affına ulaşmak için bu dünyadaki yaşamı bir günahkâr suçluluğu içinde yaşayarak olgunlaşmak gerekir. Bunun ödülü, ölümden sonra öteki dünyada gerçek insan olmaktır.

Orta Çağ insanının belirmiş bir kişiliği yoktur. Ondan beklenen ödev tanrının buyruklarına itaat etmektir.

Orta Çağ insanı, yalnızca bir ırkın, bir halkın bir cemaatin Ya da bir ailenin bir üyesi olarak, bir "genel kategori" olarak kendi varlığının, farkında ve bilincindeydi. Bu genel kategorilerin dışında insan, bağımsız bir birey olarak yoktu. Tek bir insanın kendi dehası ve çalışmasıyla ortaya koyduğu, gerçeğin geliştirilmesine eklediği, bilginin bütünüyle kıyaslandığında, çok küçük bir şeydir. Ama bu seçilen, düzenlenen ve bir araya getirilen tek tek parçalardan muhteşem bir şey oluşur.

Orta Çağ’da Felsefe

Orta Çağ Felsefe anlayışı Antik Çağ felsefesinin yeniden yorumlanarak Hıristiyanlaştırılması olarak özetlenebilir. Antik Çağ’ın bilmek için bilmek anlayışı yerine, bu dönemde inanmak için bilmek anlayışı egemen olmuştur.

Orta Çağ felsefesi Hıristiyan Doğmasının temellendirilmesi ve sistematik bir biçimde derlenip toplanması yönündeki çabaların ürünüdür.

Orta Çağ’ın hâkim felsefe anlayışı Skolâstik Felsefe’dir. Skolâstik esas olarak Augistinciliğe dayanmaktaydı. Tek konusu ise Tanrı ve onun ruh aracılığıyla kurduğu dünya ile olan ilişkisiydi.

Skolâstik felsefe içerik olarak tamamen dinsel nitelikli bir Hıristiyan felsefesidir. O, evrene, doğaya ve insana ilişkin "yeni" bir bilgi ya da düşünce üretmemiş zaten bunu da amaçlamamıştır. Konusu, bütünüyle Hıristiyan dogmasıdır.

Skolâstik düşüncenin doğa ile ilgisi yoktur, daha başından itibaren "var olana" bakmaz. O "varlık nedir" diye sorar, "var olan nedir" diye değil. Orta Çağ için doğa, değerler hiyerarşisinin en altında yer alır hiç bir biçimde üzerinde uğraşmaya, onu incelemeye değmez ve doğa, bizim için bir "bilgi edinme" kaynağı olamazdı.

Ortaçağ Düşünce sistemine göre Yeryüzü evrenin merkezidir. Ay, Güneş ve gezegenler Yeryüzünün etrafında dönen saydam kürelere (sphairos) çakılı durmaktadırlar. Hıristiyanlığa göre de bütün evren Yeryüzü için yaratılmıştır ve Yeryüzü bu evrenin merkezidir.

Skolâstik felsefe kendi içinde 3 ayrı evrede incelenmektedir. Bunlar;

Erken Skolâstik (9-10 Yüzyıllardan 12 Yüzyılın sonuna kadar)
Yüksek Skolâstik (13.Yüzyıl)
Geç Skolâstik ( 14. Yüzyılın başlarından 15 yüz yıla kadar) felsefedir.

Skolâstik Felsefenin Genel Özellikleri

Skolâstik felsefenin genel özelliklerinden bir kaçını sıralayacak olursak;
- Dinsel Nitelik
- Açık Seçik Anlatım
- Akılcılık ve Soyutluk
- Tümcü Dünya görüşü
- Dogmatizm
- Doğadan Kopukluk ve Bilim Karşıtlığı
- İnsanın Kişileşememiş Olması
- Düzenleme,  Sistemleştirmenin bu dönemde ön plana çıkan belli başlı özellikler olduğunu söyleyebiliriz.

Orta Çağ’da Estetik

Orta Çağ Estetiği kesintilerden çok süreklilikten oluşur çünkü sürekli kopyalamaya dayanan çalışmalar egemendir. Özgünlük bir kibir ve günahıdır. Diğer yandan Hıristiyan dogmaları ile oluşturulmuş resmi gelenek sorgulanamaz; sorgulanması için ciddi riskler göze almak gerekir.

“Orta Çağ’da bir salt kavranabilir güzellik, ahlaki uyum ve metafizik görkem kavrayışı vardır.”

Orta Çağ insanının beğenisinde temel noktayı, nesnede tanrının varlığının yansımasının izleri olan şeyler oluşturur. Estetik haz belli bir öneme sahip değildir. Tanrıya her şeyi varlığa ve iyiliğe götürdüğü, onu bu durumda ileriye götürüp, kusursuzlaştırdığı için iyi denir; buna karşılık, tanrıya tüm nesneler arasında ve her nesne içinde kendi kimliğiyle uyum yarattığı için güzel denir.

Ortaçağ’da Sanat ve Zanaat

Orta Çağ döneminde de Eskiçağ’da olduğu gibi güzel sanatlarla zanaatlar arasında bir ayırım yoktu. Resim, heykel, mimarlık, aşçılık, denizcilik, seyislik, ayakkabıcılık ve hokkabazlık bir arada bulunurdu.

İster taş oymacılar, ister seramikçiler isterse de ressamlar olsun Orta Çağ’daki ustaların çoğu, genellikle verdikleri siparişlerin içeriğini, genel tasarımını ve kullanılacak malzemeleri kendileri belirleyen müşteriler için çalışıyorlardı.

Orta Çağ’da, sanatçıyla zanaatçı arasında gücendirici hiçbir kategorik ayrım söz konusu olmadığı gibi sanat eserlerinin üretiminde keskin bir toplumsal cinsiyet ayrımı da yoktur.

Ortaçağ’da Sanat

Skolâstik felsefenin başlıca özellikleri de, çağın düşünsel atmosferine damgasını vurmuş böylece de çağın kültürünü ve sanatını etkilemiştir. Özellikle 11-12 yüzyılların sanatı eşine ender rastlanacak bir biçimde, dönemin felsefesinden etkilenmiştir bunun nedeni ise Ortaçağ’da sanatın üretildiği, Filozof ve sanatçıların yetiştiği kaynağın kiliseler/manastırlar olmasıdır.

Ortaçağ’da kilise ve tarikatlar, hem felsefenin, hem bilimin hem de sanatın merkezi ve kaynağı durumundadırlar.

Sanatın özü de herhangi bir virtüözlük ya da el becerisi değil aklın bir ürünü olarak görülmekteydi. Orta Çağ'da din adamı ile sanatçı arasında çok belirgin bir çizgi çizmek olanaksızdı. Orta Çağ minyatürlerinin büyük bir kısmını yapanlar, manastırlardaki rahipler (rahip-sanatçılar)di.


Sanatsal projeler genellikle ya kilise ya da tarikatlar tarafından yaptırılırdı. Bu kurumların yetkilileri de yaptırılan sanat eserinin tasarımını hazırlar (veya en azından onaylar), sanatçılara gerekli talimatları verirlerdi.

0 yorum:

Yorum Gönder